Engelli vatandaşların mağduriyetlerini giderecek kanun değişiklikleri aslında 2005’te gerçekleşti. Fakat uygulamalar anayasanın 10’uncu maddesine takıldığı için bir türlü hayata geçirilemedi…. İzmir’de yaşayan görme engelli Ahmet Bey, evini satmak istedi. Fakat tapu dairesindeki memur, onun herhangi bir işlem yapmasına izin vermedi. ‘Önce yanında iki şahit getir’ dedi…Sokakta önüne gelen herkese kredi kartı veren bankalar görme engelli bir avukata aynı gerekçeyle vadesiz hesap bile açmadı…Fiziksel engelli Ayten Hanım, tekerlekli sandalyesiyle işe gidip gelmekte zorlandığı için istifa etmek zorunda kaldı…
Lise öğrencisi Şeref, okul kapısının yanına rampa yapılmasını istedi. Belediye talebini dikkate almadı.
Tek evi bulunan engelliler emlak vergisinden muafken, belediye Hakkı Bey’den almaya çalıştı.
Yerel seçimlerde görme engelli Necdet Bey’in eşiyle oy kullanmasına izin verilmedi. Sandık başkanı olaya müdahil olunca seçmen rey hakkından vazgeçti…
Tüm bu olumsuzluklara maruz kalan engelli vatandaşlar mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması için çeşitli mahkemelere dava açtı. Fakat davaların hiçbiri onların sıkıntılarını giderecek şekilde sonuçlanmadı. Gerekçe anayasanın 10. maddesinde gizliydi: “Herkes dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Anayasadaki eşitlik prensibi sebebiyle engelli vatandaşların itirazları hiçbir zaman kabul görmedi. Genel mantık hep şöyleydi: “Belediye vatandaşların kullanması için bir kaldırım yapmış, engellilere özel rampaya gerek yok. Çünkü hizmet alan herkes eşittir. Ya da tapu dairesindeki memur engellinin iyiliğini düşünmüştür, kasıt yoktur.” Temmuz 2005’te özürlü vatandaşların sıkıntılarını giderecek kanun değişiklikleri yapılmıştı; fakat anayasal bir zemini bulunmadığı için kanunları ne kamu kuruluşları dikkate aldı ne de mahkemeler.
GENEL HATLARIYLA ÖZÜRLÜLER YASASI
52 maddelik Özürlüler Kanunu, engelli bireylerin eğitim, sağlık, çalışma, sosyal güvenlik ve toplumsal hayata uyum gibi temel sorun alanlarında ayrıntılı düzenlemeler içeriyor. Bu kanunlardan yararlanacak vatandaşlara da ‘özel şekilde korunacak grup’ nitelemesi yapılıyor. 52 maddenin tümünü sıralamak mümkün olmasa da 5 yıl önce yürürlüğe giren yasanın getirdiği yenilikleri genel hatlarıyla özetlemekte fayda var: Belediyeler çevre düzenlemesini engellilere uygun şekilde revize etmeli. Banka, noter gibi yerlerde işlem yaptıracaklar ancak ‘isterse’ yanında şahit bulundurmalı. 18 yaş altı çocuklara anne-babasının hiçbir sosyal güvencesi yoksa maaş bağlanmalı. Özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük hayatlarını kolaylaştırmak için özel üretilmiş her türlü araç-gereç, bilgisayar programları KDV’den istisna tutulmalı. Araç alımlarında da Özel Tüketim Vergisi alınmamalı. Tek başına hayatını devam ettiremeyecek şekildeki özrünü sağlık raporu ile kanıtlayan, bakacak kimsesi bulunmayanlara aylık bağlanmalı. Tüm kamu kurum ve kuruluşlarına ait resmi yapılar, yol, kaldırım, yaya geçidi, park ve spor alanları gibi umuma açık birimler ile toplu taşıma araçları (7 yıl içinde) özürlülere uygun hâle getirilmeli. Engelli vatandaşlar istedikleri tüm ağız ve diş sağlığı merkezlerinde tedavi edilebilmeli, giderler Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmalı. Tek evi bulunan engelli vatandaşlardan emlak vergisi alınmamalı. Kendi işini kurmak isteyen vatandaşlara Türkiye Halk Bankası Özürlü Girişimci Kredisi vermeli. Özrünü raporla ispatlayanlar (en az yüzde 40) 15 yıl çalıştıktan sonra emekliliğe ayrılabilmeli. Engelliler komşularını ikna edebilirse maliyeti karşılamak koşuluyla apartmanın fiziki şartlarını değiştirebilmeli. Oy kullanamayacak derecede özrü bulunanlar bir yakınını, arkadaşını yanında bulundurup ondan yardım alabilmeli. Kapatma, tasfiye hallerinde işten çıkarılan özürlüye iş kaybı tazminatı diğer vatandaşların iki katı ödenmeli ve engelli dernekleri açılan davalara müdahil olabilmeli…
Özürlüler Yasası dezavantajlıların tüm sorunlarını bitirmemekle birlikte genel sıkıntılarına hem çözüm buluyor hem de devletin her kademesini onların hayatına bir şeyler katmak için görevlendiriyor.
Yalnız kanunların uygulanmasında yaşanan sıkıntıların önüne bu zamana kadar kimse geçemedi, mağduriyetler ne yazık ki giderilemedi. Bir yanda uygulanamayan yasalar diğer yanda hayatının her alanında sıkıntı yaşayan özürlüler… Genelde Türkiye; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi’nin yapısındaki değişiklikler ile darbecilerin yargılanmasının önünü açan maddelere odaklansa da en az onlar kadar önemli 10’uncu madde de bu referandumda görücüye çıkacak. Paket geçerse 10. maddeye, “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” hükmü eklenmiş olacak. Dolayısıyla yukarıda sıraladığımız birçok kanun maddesi kendine anayasal bir zemin bulacak. Engelli vatandaşların sıkıntıları devletin her kademesinde ‘pozitif ayrımcılık’ sebebiyle hızla çözüme kavuşturulacak. Hakkı yendiğini iddia eden engelliler açtıkları davalardan eli boş dönmeyecek. Davacının lehine sonuçlanan her karar emsal olacak. Kendine engellilere göre çeki-düzen vermesi gereken belediyeler, kamu kurum ve kuruluşları ellerini çabuk tutmak zorunda kalacak…
Tabi her kanunun, uygulamanın kendi içinde olumlu-olumsuz yansımaları, uygulama esnasında yaşanan sıkıntıları olabiliyor. Biz de bu vesileyle ‘bilirkişiler’e pozitif ayrımcılığın dayanak noktasını, engelli vatandaşların ne şekilde oy kullanacağını, mevcut sorunların altında yatan sebepleri sorduk…
Ülkemizdeki özürlülük profiline ilişkin kapsamlı verilere ilk kez Türkiye Özürlüler Araştırması (2002) ile ulaşıldı. Veriler engeliler konusunda acil sosyal politikalar oluşturup yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini ortaya koydu. Genel özürlü sayısının 8,5 milyonu bulduğu hesaba katıldığında çıkarılan kanunların çok büyük bir kitleyi ilgilendirdiği ortaya çıkıyor. Peki, bu kanunların işletilmesini kim, neden engelliyor?
İstanbul Barosu Engelli Hakları Komisyonu Başkan Yardımcısı ve Fiziksel Engelliler Vakfı (FEV) Mutlu Engelli Çağrı Merkezi Koordinatörü Avukat Cemal Donat, özürlülerin sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Görme engelli Donat, kanunların tam anlamıyla işletilmediğini söylüyor: “Yaşadığımız sıkıntının haddi hesabı yok.” Ona göre, haklarında çıkan yasalar tapu müdürlüklerinde uygulanmıyor Görme engelli vatandaşın işlemleri ‘şahit yok’ denilerek yapılmıyor, imza hakkı verilmiyor. Dezavantajlı vatandaş hakkı çiğnendiği için müdür hakkında soruşturma istiyor. Valilik ‘zarar olmadığı’ gerekçesiyle izin vermiyor. Benzer onlarca olaydan biri de noterde yaşanıyor. Özürlü vatandaş ilgili kanun maddesini memura gösteriyor. Fakat “Her yerde uygulanmıyor bu!” cevabını alıyor. Mağdurun avukatı Cemal Bey mahkemede delil niteliği taşısın diye kamera eşliğinde notere gidiyor. Ama memurun tutumu yine değişmiyor: “50 kamera getirseniz işleminizi yapmayacağım.” İnatçı görevli hakkında dava açılıyor. Beyoğlu 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, “Kişi kasıtlı değil, iyi niyetle hareket etti.” hükmünü veriyor.
“Devlet kanunların uygulanmamasının ardında duruyor sanki. Herkes o kadar iyi niyetli ki, bizim yanlış yapmamızdan korkuyorlar! Önümüzdeki en büyük engel bürokrasi. Resmi Gazete’yi memurlar takip etmiyor. Özürlülere nasıl muamele edeceğini bilmiyor, araştırmıyor. Bir engellinin işini yapacağı zaman da direkt ‘hayır’ diyerek işin içinden sıyrılıyor.” diyen Donat’ı Şubat 2010’da Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan Devlet Denetleme Teşkilatı Raporu’nun ilk maddesi onaylıyor sanki: “Bürokrasi engellilerin haklarını uygulama konusunda isteksiz.”
Türkiye Sakatlar Konfederasyonu (TSK) Başkanı Yusuf Çelebi de bürokrasiden şikâyetçi: “Mal müdürlüğüne maaş için bir ortopedik engelli başvuruyor. Memur ondan vesayet kararı istiyor. Neymiş, bu adam nasıl maaş alacakmış? Vesayet kararı; o insanın elinin kolunun bağlanması, kendi başına hiçbir şey yapamaması demek. Bürokrasi bir işlemi gerçekleştireceği zaman izleyeceği yolu bilmiyor. Onlara 2005’te çıkmış kanun maddelerini göstermemizin de bir anlamı olmuyor.”
NEDEN POZİTİF AYRIMCILIK?
Başbakan Tayip Erdoğan il il dolaşarak referandum mitingleri düzenliyor. Konu engelli vatandaşları ilgilendiren 10’uncu maddeye gelince de, “Özürlü vatandaşlarıma pozitif ayrımcılık için ‘evet’” diyor. Fakat kimse bunun niçin söylendiğini, böyle bir ayrımcılığa neden ihtiyaç duyulduğunu bilmiyor.
AK Parti İstanbul Özürlüler Koordinasyon Merkezi İl Başkanı, görme engelli Mustafa Bügelek, özürlülerin mahkemelerden hep eli boş döndüğünü, adalete artık güvenlerinin kalmadığını belirtiyor: “Mazgallardaki sorun sebebiyle ayakkabısı ıslanıp zarar gören vatandaş belediyeye dava açtığında kazanıyor, tazminat alıyor. Fakat engelli biri yaşadığı mağduriyet sebebiyle aynı merci hakkında dava açsa hakkı yasalarda belirtilmesine rağmen ‘eşitlik’ prensibi yüzünden kaybediyor. Ya da engelli çocuğu için devletten maaş alan Ayşe Hanım’ı örnek gösteren bir vatandaş ‘Benim de çocuğum var, onun ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyorum. Bana da maaş bağlanmasını istiyorum’ diyebilir. Dava açsa 10’uncu maddeye dayanarak ona da devlet maaş bağlamak zorundadır. Her çocuklu insan aynı uygulamaya tabi tutulamayacağına göre bu önemli kanun yürürlükten kalkar, birçok engelli vatandaş mağdur olabilir. Bugünkü hükümet özürlüler konusunda hassas. Ama gelecekteki hükümetlerin bu duruma nasıl yaklaşacağını bilmiyoruz.” Yusuf Çelebi ise engellilerin pozitif ayrımcılık konusunda sağlıklı insanların sigortası olduğunu düşünüyor. Çünkü her an insanın başına bir şey gelebilir, kalan ömrünü özürlü statüsünde geçirebilir. Bundan dolayı pozitif ayrımcılık hem bugün hem de gelecek için çok önemli…
Eğer referandum ‘evet’le sonuçlanırsa Özürlüler Kanunu gündelik hayatın içinde daha çok uygulanmaya başlayacak. Engelli vatandaşların ‘bürokrasinin icadı’ diye nitelendirdiği rapor sıkıntıları yine baş gösterecek. Nasıl mı? Engellilerin Özürlüler Kanunu’ndaki ayrıcalıklardan faydalanabilmesi için özür oranlarının derecelendirildiği sağlık raporunu alması şart. 2006’dan itibaren uygulanan yönteme ‘Fonksiyonlara göre uluslararası sınıflama sistemi’ (ICF) deniyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilmiş raporlama sistemi, kişinin vücut fonksiyonlarını, yapısını değerlendirirken hem yapabildiklerini hem de yapamadıklarını, özürlülük durumunu etkileyen olumlu ve olumsuz çevresel koşulları da içine alarak değerlendiriyor. Ayrıca bu yolla elde edilen bilgiler sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi, bölgesel, ulusal ve uluslararası toplum araştırmalarında kullanılabiliyor. Buraya kadar her şey olumlu gözükürken sistemin vatandaşa yansıması pek iç açıcı gözükmüyor. Sakatlar Konfederasyonu Başkanı Yusuf Çelebi bu uygulamanın yanlışlığını savunanlardan: “Özürlüler yasasının engellilerle alakalı fonksiyonları ortaya çıkınca ülkeye maliyetimiz arttı. Bu sefer de yürütme rapor sıkıntısı çıkardı. Önceden bir bacağı bulunmayan vatandaş yüzde 45-50 özürlüydü. Raporlama sistemine geçilince özürlü kabul edilmemeye başladı. Hâlbuki bu durumda 1 milyona yakın engelli var. İki gözü de görmeyen biri yüzde 85 özürlü statüsünde artık. İki kulağı duymayanlara da yüzde 52 özürlü deniyor. Yasa var bizi rahatlatmak için; ama bürokratların çıkardığı yönetmelikler engel oluyor özürlülerin haklarını kullanmasına. Benim etrafımda yüzde 90 ve üzeri özürlü bir tek vatandaş yok.”
ENGELLİLER İSTEDİKLERİ KİŞİNİN REFAKATİYLE OY KULLANABİLİR
Hâsılı kanunların bu zamana kadar iyi şekilde işletilmemesi engelli vatandaşların referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ demesini etkileyecek gibi gözüküyor. Tabi oy kullanabilirlerse! Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) engellileri görmezden geldiğini savunan Mustafa Bügelek’in anlattıkları ilginç: “Biz referandumdan önce sivil toplum örgütleri ve AK Parti olarak bu konudaki önerilerimizi YSK’ya sunduk. Küçükçekmece’de yaşayan kas hastası bir vatandaş ilçe seçim kuruluna dilekçe yazdı. ‘Oy kullanmaya gidemiyorum. Beni araçla alıp oy kullandıktan sonra evime bırakmanızı talep ediyorum’ diye. YSK’dan gelen cevap, ‘Talebinizi karşılayamayız. Alt yapımız yok’ şeklindeydi. Halbuki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, siyasi görüş ayırt etmeksizin isteyen tüm engellileri oy kullanacakları yere götürüp evine bırakacaktı. Ama teklifimiz ‘siyasi’ bulunarak kabul edilmedi. Kolları olmayan biri o küçücük mührü nasıl tutup kullansın? En azından ağzıyla kavrayacak büyüklükte olmalı. ‘Görme engelli vatandaşa bir arkadaşı değil, sandık başkanı refakat etsin’ deniyor. Vatandaş ilk kez gördüğü birine mi yoksa arkadaşına mı güvenir?”
Avukat Cemal Donat, sandık başkanlarının, hatta engelli birçok vatandaşın bile haberdar olmadığı 17 Ocak 2009’da Resmi Gazete’de yayınlanan kanun değişikliğine değiniyor (kutudaki maddeler): “Bu düzenlemeler çok önemli. Engelli vatandaşlar ellerine bu yasa değişikliklerini alarak referanduma gitmeli.”
Sakatlar Konfederasyonu Başkanı Çelebi, referandumla alakalı son noktayı koyuyor: “Eğer 10’uncu madde (yeni haliyle) anayasamızda bulunsaydı bugün engelliler nasıl oy kullanacak, sıkıntılar nasıl aşılacak diye konuşuyor olmazdık…”
Engelliler, referanduma giderken bu kanunları yanında bulundurmalı
Sandık kurullarının görev ve yetkilerini gösteren genelge: Sandığın Konulacağı Yerin Belli Edilmesi:
Madde 9- Özürlü seçmenlerin kayıtlı olduğu sandık seçmen listelerine ait sandıklar, bunların rahatlıkla ve kolaylıkla oy kullanmalarını sağlamak amacıyla binaların uygun yerlerine konulur.
Sandıklar; okul (özel okullar ve özel dershaneler dahil) avlusu veya salonların elverişli kısımları gibi geniş ve umumi yerlere konulur. Açık yerlerde; saçağı, sahanlığı, sundurması bulunan yerler üstün tutulur.
Kışla, karargâh, ordugâh gibi askeri bina ve tesislerle, karakollara ve parti binalarına, muhtarlık odalarına, camilere ve diğer ibadethanelere sandık konulamaz. (298 S.K. 74)
Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde ilçe seçim kurulu başkanı ile birlikte sandığın konulacağı yeri sandık kurulu başkanı tespit eder, bu tespitte cezaevi yönetiminin görüşü alınır.
Sandık Kurulu Önüne Alınmada Sıra:
Madde 24- Oy verme günü sandık başına gelen seçmenler, sandık kurulu önüne kurul başkanı tarafından sıra ile birer birer alınır. Gebeler, hastalar ve özürlüler sıra ile bekletilmeden oylarını verir. Güvenlik görevlileri ve yaşlıların da bekletilmeden oy kullanmalarına izin verilir. Yaşlılar ile özürlülere yardım edenlerin de öncelikle oy kullanmalarına izin verilebilir. (298 S.K. 90, 93/2)
Özürlülerin Oy Kullanması:
Madde 25- Görme özürlüler, felçliler, elleri eksik olanlar veya bu gibi bedeni aksaklıkları açıkça belli olanlar o seçim çevresi seçmeni olan ve o sırada sandık alanında bulunan akrabalarından birinin, akrabası yoksa herhangi bir seçmenin yardımı ile oylarını kullanabilirler. Bir seçmen birden fazla özürlüye yardım edemez. (298 S.K. 93)
AKSİYON-TÛBA KABACAOÐLU